Sitemize Hoşgeldiniz . * Sitemiz Tamamen Bilgi Amaçlıdır.* Yorumunuzu Esirgemeyin.
reklam
felsefe8 Sitemize Hos Geldiniz.




Google Arama
Sitede Arama

felsefe8

Al Farabi

Fârâbî (Al Farabi, Alfarabius)

Kategori: Felsefe

Fârâbî, ses olayını ilk defâ fizîkî yönden açıklayan felsefeci ve mûsikî üstâdıdır. İsmi, Muhammed bin Turhan bin Uzluğ bin Turhan et-Türkî el-Fârâbî olup, künyesi Ebû Nasr'dır. 873 (H.259) yılında Türkistân'ın Fârâb şehrinde doğdu. Doğduğu yere nispetle Fârâbî denildi. Aslen Türk olup, babası, Vesîc ordusunda kumandandı. Batı felsefe âleminde "Alfârabius" adı ile bilinir.

Fârâbî, ilk tahsilini Fârâb'da gördü. Babasının tavsiyesi ile Bağdat'a ilim öğrenmeye gitti. Burada Hıristiyan filozof Ebû Bişr Mettâ bin Yunus'tan felsefe alanında ders aldı. Bu arada; Arapça, Farsça, Grekçe ve Lâtinceyi çok iyi derecede öğrenerek, Aristo ve Eflâtun'un eserlerini defâlarca okudu. Derinden derine bunların tesiri altına girdi. Ebû Bekir Serrâc'dan gramer ve mantık okudu. Daha sonra kendini tamâmen felsefeye verdi ve Yuhanna bin Haylân'la birlikte çalıştı. Bir ara Şam'a ve Mısır'a gitti. 941 senesinde Haleb'e giden Fârâbî, orada hüküm süren Hamdanoğulları'ndan Seyfüddevle Ali adlı Türk beyini tesiri altına aldı ve himâye görerek Haleb'e yerleşti.Vaktini felsefî düşüncelerini kaleme almakla geçirdi. Kitaplarını Arapça yazdı.

Köse sakallı, kısa boylu olarak tasvir edilen Fârâbî, aynı zamânda bir mûsikî üstâdıydı. Kânun adındaki çalgı âletini o buldu. Ayrıca "rübâb" denilen çalgıyı da geliştirip, bugünkü şekle soktu. Bir çok bestesi vardır. Aynı zamanda hekimdi, fakat pratiği yoktu. Matematikle de uğraştı. 950 (H.339)'de 80 yaşlarındayken Şam'da öldü. Şam'da, Bâbüssagîr Mezarlığına gömüldü.

Fârâbî, ilimleri sınıflandırdı.Ona gelinceye kadar ilimler, "trivium" (üçüzlü) ve "huatrivium" (dördüzlü) diye iki kısımda toplanıyordu. "Nahiv", "mantık" ve "beyân", üçüzlü ilimlere; "matematik", "geometri", "mûsikî" ve "astronomi" ise dördüzlü ilimler kısmına dâhildi. Fârâbî, ilimleri; "fizik", "matematik" ve "metafizik" ilimler diye üçe ayırdı.Onun bu metodu, Avrupalı bilim adamları tarafından kabul edildi.

Hava titreşimlerinden ibâret olan ses olayının ilk mantıkî îzâhını Fârâbî yaptı. O, titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını deneyler yaparak tespit etti. Bu keşfiyle mûsikî âletlerinin yapımında gerekli olan kâideleri de buldu. Aynı zamanda tıp alanında çalışmalar yapan Fârâbî, bu konuda çeşitli ilâçlarla ilgili bir eser yazdı.

Üstün bir zekâ ve kâbiliyete sahip olduğu bilinen Fârâbî, tam bir felsefeciydi. Yunan felsefesini en ince ayrıntılarına kadar inceleyerek, Aristo ve Eflâtun'un eserlerinde öne sürülen düşünce ve fikirleri birbirine uydurmaya çalıştı. Sonradan Bbatı dünyasında bilhassa bu çalışmaları ile tanınarak eserlerine büyük îtibâr gösterildi ve Aristo'dan sonra gelen bir felsefeci olarak kabul edildi. Eskiyi yeni felsefeye ustalıkla aktardı. Böylece madde, hayat, kâinât, ölüm ve sonrası gibi temel konularda, İslâmiyet'in bildirdikleri karşısında tam bir acz ve şaşkınlığa düşen Batı dünyasına, eski Yunan filozoflarını hatırlatarak, onların fikirlerini öğretti. Montesquieu, Spinoza gibi batılı filozoflar, Fârâbî'nin eserlerinin tesirinde kaldılar. Fakat, İslâm dünyâsında ve İslâm âlimleri yanında; din ile felsefeyi birleştirmek arzusu, peygamberlerle  eski Yunan filozoflarını bir tutmak ve bâzı konularda filozofları öne geçirmek isteği yüzünden hiç îtibâr görmedi. Fârâbî'nin eserleri, İslâm âlimleri tarafından didik didik edilerek, düştüğü yanlışlar ve bozuk sözleri gösterilmeye çalışıldı. Fârâbî; eserlerinde öne sürdüğü idealler nazariyesi, akıllar nazariyesi, aklı-ı faâl nazariyesi, nübüvvet yâni peygamberlik hakkındaki görüşleri, devlet ve siyâset nazariyeleri ile meşhur oldu.

Fârâbî hakkında çok şey söylenmiş ve yazılmıştır. Bunlardan Batı kaynaklı olanlarda, methedilmiş, İslâm âlimlerinin eserlerinde ise, fikirlerinin yanlışlığı üzerinde durulmuştur. Bunun temeli, felsefe ile din arasındaki ayrılıktır.

Fârâbî, pek çok düşünce ve görüşleriyle Kurân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler ile bildirilen îmân esaslarından ayrılmıştır. Bunlar arasında en önemlileri: Peygamberliği çalışmakla ele geçebilir zannetmesi, filozofları peygamberlere denk ve hattâ onlardan üstün tutması, maddenin ezelî olduğuna inanması, dîne yeni şeyler eklemek ve bâzı şeyleri çıkartmak istemesidir. Bu eserlerde İslâm âlimleri, maddenin ezeli olmayıp “yok” iken sonradan Allah-u teâlâ tarafından yaratıldığını ve yine “yok” edileceğini, Peygamberliğin çok çalışmakla, ilim tahsil etmek, çok ibâdet etmek ve iyi işler yapmakla ele geçmeyeceğini, bunun Allah-u teâlânın bir lütfu ve ihsânı olduğunu, her peygamberin peygamberliğinin ezelde takdir edildiğini, dünyâya peygamber olarak geldiğini ve zamânı gelince peygamberliğinin kendisine bildirildiğini ve hiçbir insanın ne kadar yükselirse yükselsin, peygamberlerin derecesine ulaşamayacağını, dînin her bakımdan (îmân, ibâdetler ve ahlâk) tamam olduğu, bu hususlarda yapılacak en küçük bir ilâve veya çıkarmanın dîni bozmak olacağı çok açık ve kesin bir dille belirtilmektedir.

Görüş ve fikirlerindeki yanlışlık ve bozukluklar, bilhassa İmâm-ı Gazâlî ve İmâm-ı Rabbânî gibi büyük İslâm âlimlerinin kitaplarında, çok açık bir şekilde îzâh ve ispat edilmiştir. Fârâbî'nin talebelerinden başlıcaları, Zekeriyyâ bin Adiyy ve Süleymân-ı Sicistânî'dir.İbn-i Rüşd, İbn-i Hazm ve İbn-i Sînâ da, Fârâbî'nin eserlerinin tesirinde kalarak yetişmişlerdir

Design Aykut Yarıcı
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol