eskimisir35
Horus
tanrı Kneph sarsıyordu evreni titreyerek:
ana İsis, o zaman doğruldu yatağından,
baktı şöyle yabani kocasına bir zaman,
ve parladı öfkesi yeşil gözlerinde pek.
"bakın, dedi ana, densiz yaşlı, uyuyor pek,
bütün kışları dünyanın geçmiş onun omzundan,
tutun ayağını, görmeyin gözünü aman,
volkanlar tanrısı, kışlar kralı bu, gerçek!
savuşup gitti kartal, düşüncem dedi bana,
onun için sarındım Cybèle'nin fistanına...
pek sevilen oğlu bu Hermes'le Osiris'in."
gitti tanrıça yaldızlı sedefi üstünde,
denizler gönderdi o cânım gölgesini de,
pul pul donandı gökler kuşağıyla iris'in.
Gerard de Leval [1]
Horus, gök tanrısıdır. İsis ile Osiris'in oğludur. Horus, Mısır mitolojisinde şahin başlı tanrı, Firavunların bazı tasvirlerinde onları İsis'in kucağında görülebilir. Bu da firavunların dünya üzerindeki Horus olduğuna inanılmasındandır. Firavunlar kendilerini Horus'un yeryüzündeki cisimleşmiş halleri olarak gördükleri için Mısır'ın en önemli tanrılarından biridir.[2]
Mısır kralları, kendilerini şahin-başlı tanrı Horus'la bağdaştırıyorlardı. Horus, tanrıların en önemlisiydi; çünkü firavun, onun dünya üzerindeki gölgesiydi; Krallar, "Horus" adını kendi adlarına katarlardı. Aynı zamanda, firavunların Ra'nın ardılı olmalarında dolayı, Horus güneşle de ilintili duruma geliyordu. İnsanlar için bu tanrı, Osiris'in oğlu kimliğini kazanmıştı. Tanrılar arası bu çelişkiyi çözmek adına verilen uğraşlar sonucu, Mısır'ın farklı bölgelerinde en azından on beş farklı Horus inancı ortaya çıktı. Bu değişik inançlar, kendilerine özgü soy biçimlerine göre kabaca ikiye ayrılabilir: güneşil ve osiril. Eğer Horus, İsis'in oğlu olarak biliniyorsa osiril; tersi durumda ise güneşil bir tanrıdır. Güneşil Horus'un; Atum'un, Ra'nın ya da Geb ve Nut'un oğlu olduğu söylenir.[3]
Horus ismi, Eski Mısır'da "Hor" olarak anılmaktaydı. "Horus" ise eski Yunancadaki karşılığıdır. Ezoterik öğretilerde "dünya rabbi"nin sembolüdür. Horus'un bilinen en yaygın sembollerinden biri, "Ra'nın sol gözü" olarak ifade edilen göz şeklindeki amblemdir. Dünyayı görüp gözeten ve "evrensel idare mekanizması"nın bir unsuru olan "Siriusyen kültür"ün dünyayı görüp gözeten ve kontrol eden keskin gözünün sembolüdür.
Horus, mitolojik anlatımlarda genelde şahin ya da şahin başlı insan görünümünde sembolleştirilmiştir. Yolculuğu simgeleyen bir kayık içinde ve başının üstünde bir yıldız amblemi ile temsil edilen şekli en yaygın olanıdır. Yolculuktan kasıt, kozmik irtibat ya da bir başka deyişle kozmik tesirlerin dünyamıza gelişidir. kozmik tesirlerden kastedilenin ne olduğu; şahin başlı, insan vücutlu Horus sembolünün üstündeki yıldız ambleminde gizlidir.[1]
Yirmi değişik şekil altında Horus, Mısır Panteonun'un (tanrılar grubunun) en büyük tanrılarındandır. O, Louvre müzesinde görebileceğimiz, firavunun önünde zarif kutsama jestini tekrarlayan atmaca başlı Horus'tur. Piramit tekstlerinde, Seth'i Horus'la karşı karşıya getiren korkunç savaş ilişkisi anlatılır. Oradan Seth'in nasıl husyelerini (testis) kaybettiği ve Horus'un bir gözünden olduğunu öğreniyoruz. Bu kötülüğü kovalayan, yakalayan ve peşini bırakmayan Horus, özellikle ölüler tarafından saygı görmektedir. Çünkü bu ışık yapılı Horus, onların gözünü açmıştır. Böylece ölüler, onun aracılığı ile görebileceklerdir. Nil kıyılarında canlı iken yürüdükleri zamanki gibi adımlarını ebediyete o kadar kolaylıkla yöneltebileceklerdir.[1]
Horus'un çocukluğu, yani "sabi Horus", Harpokrates olarak bilinir ve İsis tarafından emzirilen bir bebek biçiminde betimlenir. Belinden aşağısının gelişmediği söylenir. Bunun nedeni, annesi ona gebe kaldığında babasının ölü olması ya da erken doğmuş olması olabilir. Harpokrates, oturup baş parmağını emen ve gençliğini yansıtır biçimde yana taranmış saçları olan bir çocuk olarak resmedilir. Ayrıca krallık tacını ve yılanlı başlığını (Uraeus) giymiştir. Daha sonraları; Harpokrates, doğan güneş imgesiyle bütünleşmiştir.[3]
Harsiesis; "İsis'in oğlu": Horus'a, İsis'in büyüleri ile babası Osiris'in öldürülmesinden sonra gebe kalınmıştır. Annesi tarafından Buto'ya yakın yüzen ada Chemmis'te büyütülmüştür. O, şeytânî amcası Set'in daimi düşmanıydı; fakat annesi onu korudu ve yaşattı. Harpokrates, saçları yandan lüleli ve baş parmağını emerken de resmedilmiştir. Mısır sanatında, Harpokrates bir timsahın üzerinde ayakta duran, bir elinde akrep, diğerinde yılan tutan bir çocuk olarak da betimlenmiştir.
Harmakhis; "Ufuktaki Horus": Doğan güneş olarak kişileştirilmiştir ve dirilişin ve sonsuz hayatın sembolü Khepera ile simgelenmiştir. Giza platosundaki Büyük Sfenks Horus'un görünümlerinden biridir.
Haroeris; "Yetişkin Horus": Horus'un erken formlarında Yukarı (Güney) Mısır'ın lider tanrısıydı. Hathor'un oğlu ya da bazen de kocası olarak metinlerde geçer. Aynı zamanda Osiris ve Seth'in erkek kardeşiydi. Set'in ülkesi Aşağı Mısır'ı yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarında fethetmiş ve her iki krallığı birleştirmiştir.
Yetişkin Horus'un çok sayıda karısı ve çocuğu vardır. Dört erkek evladı bir gruplandırılır. İsis'ten olma olduklarına inanılır.[2] Bunlar, mumyalanma sonrası ölünün organlarının konduğu kanopik denen kavanozlara yerleştirilirler. Her çocuk, vücudun başka bir bölümünü korur.[3] Bunların isimleri; Duamutef, Imsety, Hapi ve Qebehsenuef'tir. Lotus çiçeğinden doğmuşlar ve yaratılış ile ilişkilendirilen güneş tanrılarıydılar. Nun'un suyunu, Ra'nın emri ile yeniden getirmişlerdir. Anubis, onlara cenaze törenlerinde mumyalama, "Ağız açma", Osiris'i ve tüm erkeklerin gömülmesi ödevlerini verdiğine inanılır. Horus onları daha sonra dört ana yönün koruyucusu yaptı. Maat'ın ölüleri yargılaması sırasında lotus çiçeğinin üzerinde Osiris'in önünde otururlar. Diğer taraftan, çok yaygın olarak ölünün iç organlarını koruyucusu olarak hatırlanırlar.[2]
Mumyalama, "ağzın açılması", Osiris ve tüm insanların gömülmesi ile ilgili görevlerin Osiris tarafından onlara verildiğine inanılır. Horus, onları daha sonra "dört esas nokta"nın korucuları yapmıştı. Maat salon'unda, Osiris'in yanındaki bir lotus çiçeğinin içerisinde otururlar. e var ki, yaygın olarak ölülerin iç organlarının koruyucuları olarak hatırlanırlar. Her oğul, bir iç organı korur ve bir tanrıça tarafından da korunur.
Behdet Horus'u, eski Horus'un Behdet'teki batı deltası'nda tapınılan bir biçimiydi. Ra'nın oğlu ve varisi olarak Behdet Horus'u, daha re kimliğinin oturmadığı Helipolis düzeni ve inançları ile bütünleşmişti. Bu tanrı, Ra'nın dünya üzerindeki krallığı boyunca, onu Seth'e karşı korumuştu. genellikle kanatlı bir güneş plağı ya da savaş sırasında firavunun üzerinde uçan bir şahin biçiminde betimlenir. Çift taç giyen şahin başlı bir adam olarak resmediliyorsa, elinde Seth'e karşı kullandığı şahin başlı silah bulunur.[3]
Cennetin hükümdarı, yeryüzünün kralı ve kutsal şahin olmak üzere teslis (üçlü) kavramı mısır dininin yerleşmiş yönüydü. Horus'un evrensel olduğu ve ezelden beri var olduğu fikri, birinci hanedânlığa kadar uzanır ki, bu da piramit yazılarında belirtiliyor.[4] (Bu yönüyle Osiris ve üçlü birlik kültü, mevcut Hıristiyanlığın dejenere olmasında önemli rol oynamıştır.)
Behdetli Horus, yetişkin Horus'un bir başka formu olup, Behdet'in batı deltasında tapınılırdı.[2]
Mısır mitolojisine göre Aşağı Mısır'ı temsil eden Horus, Yukarı Mısır'ı temsil eden set ile barış içinde yaşar.. M.Ö. 2400 dolaylarında ise Mısır'da Osiris kültü yayılmaya başladığında Horus, Osiris'in oğlu olarak görülmeye başlar. Mısır tahtına göz koyan Seth ise Osiris'i öldürür ve artık Horus'un baş düşmanı olur. Efsaneye göre Horus, Seth'i yenerek babasının öcünü alır ve Mısır tahtına geçer. Bir savaş sırasında yaralanan sol gözünü ay tanrısı Toth iyileştirir.. Bu inanış, mısır mitolojisine bir açıklık getirir ki Horus'un iyileşmiş gözü, zamanla güçlü bir tılsım olarak kabul görür.. Bu yüzden Horus, pek çok yerde şahin kafasıyla figürize edilir.
Osiris'in mumyasının cinsel organı hariç her parçası bulunur; ama hâlâ ölüdür. İsis de gerek maji gücüyle gerek üstün performansıyla kayıp parçayı yaratır ve Osiris de dirilip ölüler diyarına hükmeder ve Horus'un dünyaya gelir. [1]
Harsiesis'e göre Horus, "İsis'in oğlu Horus"tur. İsis, kocası Osiris'in ölümünden sonar, büyülü bir biçimde Horus'a gebe kalmıştı. Annesi, Horus'u, Buto yakınlarındaki Chemmis Adası'nda, zalim amcası Seth'in sürekli tehlikesine karşın büyütmeyi başarmıştı.[3]
Osiris'in Seth tarafından öldürülmesinden sonra İsis, büyü gücüyle hamile kalır ve hüküm süren Seth'ten gizlice oğlunu büyütür.[1]
Horus büyür, set'in freskine dart atarak kendini geliştirir. sonunda karşısına dikilir ve büyük savaş sonuncunda onu yener. gözünde savaşın izi kalır. babasına yapılana ithâfen o da küçük set'i uçurur ve set de kısırlıkla lanetlenir. üstüne sürgün edilir ama geri döneceğini söyler. Horus da rövanş için bekleyeceğini söyler. [1]
S. Mayassis şöyle yazmaktadır; "İsis, Osiris'i Horus biçiminde dirilttikten sonra onu gökyüzüne tanrıların karşısına, yeni şekillere doğru çıkardı. eski mısırlılar içinden çıktığı eski bir şekilden evrim sonucu oluşan her şekle çocuk diyorlardı. genç bir adam, kendi kendinin çocuğu, çocukluğunun oğul' u, yetişkin, genç adamın oğlu, ihtiyarda yetişkininkidir. Horus, Osiris'in yeni bir yaşam biçimidir." [1]
Sembolizm'de Horus
“Horus” adı, bu ilahın Grekçe'deki adıdır, Mısır dilindeki asıl adı “Hor”dur. Eski Mısır eserlerinde Horus, sık sık bir gözle, şahin kafasıyla veya atmaca kanatlı bir yıldız diskiyle tasvir edilir. Çocuk başıyla ya da genç bir insan başıyla temsil edildiğinde parmağı kelam organı olan ağzında ya da ağzını işaret eder tarzda tasvir edilir.
Horus, sembolizmde genellikle, İlâhî Yasalar'ın insanda vicdan tarzında belirmesini simgeler. Şahin kafalı Horus'un yırtıcı kuşların keskin bakışıyla tasvir edilmesi, kişinin hiçbir hareketini gözünden kaçırmayan bir ilah oluşunu, yani vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını simgeler. Bir başka deyişle bu, insanın iç dünyasındaki her niyetini ve sosyal yaşamındaki her hareketini gözden kaçırmayan merhametsiz yargıcın keskin bakışını simgeler. Bu, yasaların kıl kadar şaşmadan uygulanmasını gözeten, kişiden özellikle öte-âlemde hesap soran vicdanın ifade edilişidir. Günde yirmi dört saat uyanık ve gözleri hep açık olmalıdır; çünkü hem yasaların kıl kadar şaşmadan uygulanmasını sağlamakta, hem de ilah Seth (‘nefsâniyeti ve kötülüğü simgeleyen ilah) ile mücadele etmektedir. Bu yüzden Güneş ve Ay, Horus'un gözleri olarak ifade edilir. Çünkü Güneş ve Ay'ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus'un 24 saat açık kalan gözleri gibi. Horus'tan “Sirius içindeki Horus” olarak söz eden kimi Mısır metinlerinde ise, Horus'un Dünya insanlarına Sirius'tan gelen bir ‘tesir' olduğu ve kaynağının göksel Osiris olduğu belirtilir.
Parmağını ağzına götürmüş Horus ise misterler konusundaki sessizlik ilkesini simgeler.[2]
Horus of Behedet (Hadît)
Behedet Şehri'nde tapılan Horus'un formlarındandır. Büyük kanatları, güneş diskinin bir formu olarak gösterilir. Genelde önemli manzaraların üstünde uçtuğu görülür (Mısır'ın dinsel sanatında). Hadît, Horus'un her zaman her yerde hazır oluşuyla resmedilmiştir. Crowley'in "Magic in Theory and Practice" kitabında dediği gibi, “Son derece küçük ve atomik haldeki her yerde ve her zaman hazır olan parçaya hadît” denir.[4]
Horus'un Gözü
Horus'un gözü eski Mısır tasvirlerinde ilâh Horus'un “Ay gözü” de denilen sol gözüne verilen addır. Horus'un gözünün eski Mısır tradisyonunda başlıca iki anlamda kullanıldığı belirtilir:
Horus'un gözü, manevi anlamıyla, vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını, insanın iç âlemindeki her niyetini ve yaşamdaki her davranışını gözden kaçırmayan bu merhametsiz yargıcın keskin bakışını sembolize eder. Bu vicdanın 24 saat kapanmadan açık kalan gözüdür. Bu yüzden Güneş ve Ay, Horus'un gözleri olarak ifade edilir. Çünkü Güneş ve Ay'ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus'un 24 saat açık kalan gözleri gibi.(Bu nedenle Horus'un gözü güneşle temsil edilen Ra'nın gözü olarak da ifade edilir.) Bu, vicdanın karşıtı olan nefsaniyetin hiç işine gelmez; nefsaniyeti ve kötülüğü temsil eden Seth de bu yüzden bu gözü çıkarmaya çalışmıştır. Eski Mısır mitolojisine göre, Horus sonunda bu gözünü babası Osiris'e vermiş ya da Osiris'in kullanımına bırakmıştır.
Horus'un gözü, biçimsel anlamıyla, Tanrı'nın "bir"liğini (tekliğini) matematiksel olarak gösteren bir semboldür. Bu anlam şöyle açıklanır: Bir bütün ikiye bölündüğünde 1/2 elde edilir. Bu da ikiye bölündüğü takdirde 1/4 elde edilir. İşleme bu şekilde hep ikiye bölme ile devam edilirse sırasıyla, 1/8, 1/16, 1/32 ve 1/64 elde edilir. Bunların tümü toplandığında ise 63/64 bulunur. Buradan şu sonuç çıkar: Bir bütün, sürekli olarak ikiye bölünmeye devam edilirse, toplam değerde, sonsuzluk hariç, hiçbir zaman bire, birliğe ulaşılamaz; yalnızca Mutlak (Allah) bir'dir. Horus'un gözü, “glifler” denilen parçalardan oluşur ki, bu altı parça, sırasıyla, 1/2, 1/4, 1/8, 1/16, 1/32, 1/64'ü ifade eder.[5]
Mısır'ın Ölüler Kitabı ve Mısırda Ölüm Sonrası Fikri gibi kitaplar, bu tip tradisyonları incelemeyi sevenler için mutlaka okunması gereken bir kitaptır. Kitapta sfenks hakkında da bilgi verilmektedir. Mısır'ın Ölüler Kitabında şöyle denir; "Horus, aynı zamanda ve özellikle Harmakhis, 'Ufuktaki Horus', ünlü Gize Sfenksi'dir. Defalarca kumlar altında kalmış ve insanların gayreti ile tekrar ortaya çıkarılmıştır. Doğuya yönelik yüzüyle, hareketsizliği içinde devasa ve sabahın ihtişamına katılmış, gerçekten 'Ufuktaki Horus' tur. Piramitlerin çevresindeki dokunulmamış, geniş ölüler şehrini kollayan Horus-Khepreni'dir. Göksel eşi Güneş'in, bütün doğumların kızıl oluşu gibi kırmızı kumlar içinde kırmızı doğacağı noktadan gözlerini ayırmayan Horus-Harmakhis'tir. Bu Gize Sfenksi, yıpranmış yüzünden sonsuz tatlılıkla Horus'tur. O Horus ki beş bin yıldır milyonlarca güneşin doğuşunu, tarih öncesi yıkımların, felaketlerin, korkunç patlamaların silinişini görmüştür."
1. yy.da yaşamış Yunan yazarı ve filozofu Jamblik'in anlattıklarına dayanarak, eserlerini hazırlayan Lancelin, İsis sırlarına inisiye olma törenlerini detaylı bir şekilde şöyle tanımlıyor;"Gize'deki Sfenks adaylara ait tek giriş yeriydi. Günümüzde bu giriş kumlarla, döküntü ve enkazla kapanmış durumdadır. Bununla beraber çömelmiş dev heykelin ön ayakları arasında yerleşmiş bulunuyor. Ama belirtelim ki, şimdiye kadar yapılan kazılarda böyle bir giriş tespit edilemedi. Belki daha sonra bulunur. Çok önceleri bu giriş, gizli giriş düzenini ancak rahiplerin bildiği bronz bir kapı ile kapalı idi. Sfenks'in içinde ve altında, Büyük Piramit'in yeraltı bölümüne bağlanan dehlizler kazılıydı ve o şekilde birbirleriyle kesişmekteydiler ki, rehbersiz girildiğinde, bu çıkışa veya daha ilerde sözü edilecek sonuca götürülmüş olunurdu. Kıdem sırasına göre ilk iki, aday kişiyi 22 basamaklı bir spiral merdivenden indirip, sınavların başlayacağı dairevi bir salona götürüyorlardı. Bu, ruhun cesaret, irade, sabır ve idrak genişliği özelliklerinden geçirilen sınavların ne ile ilgili olduğu ve kapsamı da bir sırdır. Yalnız şunu ifade edelim ki, bin engeli geçen, çeşitli merdivenleri aşan adayı, on iki Osiris rahibinin ellerine teslim edilirdi. Onlar inisiye adayını da son noktada bulunan büyük rahibe takdim ederlerdi."
Jamblik'in açıklamaları burada bitmektedir; fakat diğer ezoterik tradisyon bilgileri ve okültistler; efsaneyi, Büyük Piramit ve onun yeraltı dehlizleri arasında da devam ettirdiler. Buna göre, imtihanları başarı ile geçip inisiyasyona kabul edilenler Yükselen Geçit'e götüren çıkış yoluna, başaramayanlar ise Nil'e ulaşan çıkış yoluna götürülürdü. Büyük Sfenks'in sırlı kimliğini daha detaylı açıklayan Dr. Mardrus "Toute Puissance de L'Adepte" adlı kitabında Sfenks için şunları anlatmaktadır:
Senin adın silinmez. Saklananların saklısı senin adındır.
Amenler'in Amon'u senin adın,Phre Harmakhis Khephra Toum senin adın.
Bütün olmuş olanlar, olmakta olanlar ve olacak olanlar senin adındır.
Khephra Toum, yenileştirmelerin efendisi, değiştirmelerin üstadı…
Ey Amenler'in Amon'u, Sırların Sırrı, Saklıların Saklısı, Işık Saçan ve karanlıkta bırakan...
Ey Phre Harmakhis ve Khephra,yüzünü Osirisli oğluna çevir,soylarının oğlu onu doğruluyor…
Ey ebedi Şekil, işte ben. Ona gir, özünü emsin. Seninle birleşsin.
Ben Büyük Ruh'un Parçalarından bir parçayım, uluhiyetin parçalarından bir parçayım.
Bütün Yaradılıştan önce o vardı. Bütün mevcudattan önce o mevcuttu.
Hiçbir şey olmadığı zaman o vardı. Hiçbir şeyin adı yokken o vardı... [6]
Horus ve Seth
Mısır'ın Ölüler Kitabında ise Osiris ve Horus şu şekilde ifade edilirler.
BAB 1
Osiris: Osiris ölülerin koruyucu tanrısıdır. Bütün doğan şeylerin simgesi olduğundan ölüler arasındaki yeri tamdır. Çünkü ölüler Galaksilerin dönendiği gök nehirlerinde ebediyen dolaşmaya başlamadan belki de evren dediğimiz başlangıç ve oluş olan ışıklı ruhların arasında, artık belleği olmayan zamanda gelişmeye başlamadan, ikinci bir defa daha doğacaklardır. Bu dünya uzayın tanınmaz bedeninde ölü bir hücre, ölü bir dünya haline gelinceye kadar Osiris, yeryüzünde biten her buğday tanesinde, ne kadar ilkel olursa olsun her hayat parçacığında, ölülerin "Kalbi ve Yüzü" olunca onlara yöneltilen her bakışta, Nil'in taşma zamanındaki ter gibi, ellerinden ve ayaklarından süzülen her su damlacığında, yeniden çoğalarak doğacaktır.
Osiris'in destanı devirlerin ilk Firavununun zaferi, kutsal kenti olan Abydos üzerinde yeniden parlasın, ölülerin koruyucusu tanrı, yaşayanların nefesini ebediyen beslesin, daima aydınlık kabirlerinde ölüler "Gökyüzünün Anası" Tanrıça Nout'un (Nut) kolları arasındayken, Osiris'in etkileri onların organlarını canlandırsın, kemiklerini birleştirsin, sihir merasimlerine göre çapraz sarılmış sargıları olan ölüler Osiris'te kişiselleşsin, yeniden doğarak onu çoğaltsınlar. O, Osiris'in karısı, sihirbaz İsis ağlasın, O, İsis ki insanlara bedenlerinin çürümemesi için ne yapmak gerektiğini, iç organları ayrılıp vazolara konulduktan sonra bedenin nasıl mumyalanacağını öğretti. O İsis ki kardeşi Seth tarafından öldürülmüş sevgilisini, bütün Mısır'a dağılmış ölüsünün - erkeklik organı hariç; çünkü onu nehirde bir balık yutmuştu.- On üç parçasını bulduktan sonra diriltmişti.
Ra'nın oğlu firavun gibi, Osiris'te doğacak ölü için de aynı şey olacaktır. Piramit metinlerinde yazıldığı, I. Seti'nin dirilişini gösteren kabartma da olduğu gibi İsis ve Horus, ölüyü kutsayacaklar ve ona "Kalk ve Uyan!" diyeceklerdir. Ve Ölüler yeryüzünü uzaklaşan ölüler gibi değil gitmekte olan canlılar gibi terk edeceklerdir. Bu ölü firavunlar Osiris'e doğru gidecekler ve onca kez dinledikleri Rahibin sözlerini hatırlayacaklardır:
"Osiris, sana doğru yükseliyorum, temizliğim ellerimdedir. Tanrıça Tefnout'un önünden geçtim ve Tanrıça beni temizledi, ben bir rahibim ve bu Mabedin Rahiplerinden birinin oğluyum..."
"Bağ çözüldü, bu kapıyı geçmek bilekler serbest kaldı, üstümdeki bütün kötülükleri yere attım" hepsi Osiris'e doğru gideceklerdir. Yüzleri yeniden hayat ve güç bulacaktır."
BAB 2
Horus: Yirmi değişik şekil altında Horus Mısır Panteonun'un ( Tanrılar Grubunun ) en büyük tanrılarındandır. O, Louvre Müzesinde görebileceğimiz, Firavunun önünde zarif kutsama jestini tekrarlayan atmaca başlı Horus'tur. Piramit tekstlerinde, Seth'i Horus'la karşı karşıya getiren korkunç savaş ilişkisi anlatılır. Oradan Seth'in nasıl husyelerini (testis) kaybettiği ve Horus'un bir gözünden olduğunu öğreniyoruz. Bu kötülüğü kovalayan, yakalayan ve peşini bırakmayan Horus, özellikle ölüler tarafından saygı görmektedir. Çünkü bu ışık yapılı Horus onların "Gözünü Açmıştır" Böylece Ölüler, O'nun aracılığı ile görebileceklerdir. Nil Kıyılarında canlı iken yürüdükleri zamanki gibi adımlarını ebediyete o kadar kolaylıkla yöneltebileceklerdir. Yapıtından alıntı yaptığımız S.Mayassis şöyle yazmaktadır;
"İsis, Osiris'i Horus biçiminde dirilttikten sonra onu gökyüzüne tanrıların karşısına, yeni şekillere doğru çıkardı. Eski Mısırlılar içinden çıktığı eski bir şekilden evrim sonucu oluşan her şekle çocuk diyorlardı. Genç bir adam, kendi kendinin çocuğu, çocukluğunun oğul' u, yetişkin, genç adamın oğlu, ihtiyarda yetişkininkidir. Horus Osiris'in yeni bir yaşam biçimidir."
Meydan Larousse'yi incelediğimizde ise: İsis, Mısır dilinde Esi, Mısır Tanrıçası, Kral Tahtı veya Tanrı Tahtı anlamına da gelen bu kelime çok eski bir unvandır. En eski tapınağı Kıptî dilinde Nauesi denilen Neteru tapınağıdır. İsis'in aynı zamanda aşağı Mısır'ın on ikinci ilinin Neteru yakınındaki Yönetim Merkezi Sebennytos'un baş tanrıçası olması da muhtemeldir.
Çok eski zamanlarda İsis ile dokuzuncu İlinin başkenti olan Busiris'in Tanrısı arasında ilişki kuruldu. İsis bir ana tanrıça sayılıyordu. Yeryüzünün gelecekteki tanrısı olan oğlu da Horus genç bir tanrıydı. Busiris'in tanrısı Sebennytos çiftine gösterilen saygıya ortak olunca Osiris adını aldı. Bunun üzerine İsis de Kraliçe - Tanrıça sıfatıyla kral Tanrının tamamlayıcısı oldu ve bundan böyle anaların ve çocukların koruyucusu ailenin gözeticisi olarak kaldı. Efsaneye göre insanların Tanrısı Osiris erkek kardeşi Set tarafından hunharca öldürüldü. İsis, Osiris'in yeniden dünyaya dönmesini sağladı. Ondan bir çocuk yaptı. Bu çocuk daha sonra babasının tahtına oturdu. Bu efsane tarih öncesinden beri Mısır'ın sosyal hayatı için bir medeniyet yaratıcısı olmuştur. İsis Osiris'in bütün tapınaklarında Osiris ile bir tutuldu. Hatta Buto, Koptos, Philac tapınaklarında ve İsis ile Hathor'un bir tek tanrı sayıldıkları daha sonraki dönemde, daha başka tapınaklarda da en baştaki yeri aldı. Başlangıçta yalnız veya çocuk Horus'u emziren bir kadın biçiminde temsil edilirken, ana tanrıçalardan biri olunca İnek, inek başlı bir kadın veya saçları inek boynuzları ile süslü bir kadın olarak temsil edilmeye başlandı. İsis kültü pek eski zamanlarda gemicilerin uğradıkları limanlarda, adalarda, Akdeniz'in kıyı bölgelerinde yayıldı ve yerleşti. Helenistik dönemde bu yayılma arttı. İsis kültü Ege adalarında ve çok daha az olmakla birlikte kıta Yunanistan'ı, Anadolu ve batıda tutundu. Tanrıça İsis Yunan - Roma nitelikleri kazandı. Demeter ile bir sayıldı ve Zeus - Serapis ile bir sayıldı. Roma İmparatorluğu döneminde Tanrıçaların ilki, her şey olan tanrıça sayıldı. Mısır kültlerinin Roma'ya girişi İmparatorluk dönemine kadar yavaş oldu. Daha sonra, Hadrianus zamanında en yüksek noktasına ulaşan bir hayranlık dönemi başladı. Dine kabul törenleriyle arıtıcı ve çileli ibadetleriyle mistik bir din haline gelen bu kültür ve inançların yanında Mısır Bibloculuğu da gelişti. Galya'da İspanya'da Ren ve Tuna Kıyılarında İsis Tapınakları kuruldu. İsis'e tapınanların pek çoğu Roma Lejyonlarının askerleriydi. Törenler tapınağın açılış ve kapanışlarında yapılan günlük birer ayin ve kabul törenleriyle büyük genel şenliklerden ibaretti. Şenliklerde ilkbaharda ayin alayı ile getirilen İsis'in gemisi denize indirilir, sonbaharda da oğlunun gövdesinin parçalarını bulan İsis'in acısını temsil eden Osiris'in bulunuşu töreni yapılırdı.
Osiris efsanelerin ve en eski inançların doğuşunda büyük ölçüde etkili oldu. Bitkiler dünyasının hayat gücüydü ve tıpkı kışın toprak altındaki tohum gibi devre, devre dirilmek üzere toprakta gizlenirdi. Aynı zamanda insanlara görünen, onları yeryüzünde yöneten ve onlara sulanmış toprağı işlemeyi öğreten bir tanrı kraldı. Sonra araya İsis girerek efsanesini zenginleştirdi. Osiris Geb ile Nut'un oğlu Seth'in kardeşi İsis'in kocasıdır. Durmadan ölen ve dirilen bir tanrı olan Osiris -Seth onu öldürmekte, fakat İsis gövdesinin parçalarını dikerek onu diriltmekteydi. Eski İmparatorluk sonlarında ölüler kralı olarak Anubis'in yerini aldı. Mısırlıların kişisel dindarlıkları onun varlığında en iyi dini düşünce alanını buldu. Helenistik devirde ise efsanesi daha bir kesinlik kazandı ve yabancı düşüncelerle temas sonucu zenginleşti. Osiris her ne kadar İsis'in daha yaygın ününden dolayı sönük kalmışsa da Roma Devrine kadar Mısır kültlerinin hepsinden daha uzun süre varlığını sürdürdü. Osiris'e daha tarih öncesinden beri bir fetiş şeklinde tapılırdı. Dalları budanmış bir çam kütüğü olan CED, klâsik çağda Tanrının omurga kemiğini temsil eden bir çeşit sütun oldu. Osiris başka varlıklarla da cisimleşir. Boğa, Onuphis, Kutsal Mendes Koçu, Benu Kuşu gibi yine de özellikle insana benzer şekilde tasvir edilirdi.
Görüldüğü gibi çeşitli kaynaklarda İsis, Osiris ve oğulları, Horus; biçimsel olarak farklılıklar arz ederek değerlendirilmektedir. Ancak özde bir değişim bahis konusu değildir.
Osiris Nil'in iyilik yapan tanrısıdır. Her yıl onun taşması ile Mısır'a bereket getiren bu yüksek varlık bütün her şeye canlılık vermektedir. Osiris deltanın bir mabududur. Güney Mısır'ın mabudu olan kuraklık ve kötülük Tanrısı Seth ile aralarında bir savaş çıkar bunun sonunda Osiris öldürülür. Ancak karısı İsis ve oğlu Horus onun cesedini bulurlar. Osiris yeniden iyilikleri ile beraber, fakat bu sefer göğe yükselmiş bir tanrı olarak Mısır'ı himaye eder. Mısır inançlarına göre insan iki elemandan teşekkül ediyordu. Vücut ve ruh. Bu iki eleman ölümden sonra da yaşayabilirdi. Eğer bir insan Osiris önünde bütün günahlarım affettirebilirse cennette yeniden yaşayabilirdi. İşte bu suretle Osiris aynı zamanda ölüler tanrısı olmuştur. İsis ise kadınlık, analık ve bereket fikirlerini temsil eden bir tanrıdır. İsis'i Ön Asya'daki İştar, Kibele, Yunanistan'daki Demeter, Roma'daki Seres ile karşılaştırabiliriz.
Horus, Amon Ra ile birlikte Güneş Tanrısı'dır. Her sabah yeryüzüne bereket ve ışık getirmek için yeniden doğar ve bir kayık içinde batıya doğru seyrederdi.Eski Misterlere göre ;gerçekte Osiris efsanesi bitki âleminin her yıl ölümünü, sonra yeniden doğuşunu anlatmaktadır. Her yılın sonbahar mevsimi insana faydalı ve lüzumlu olan her şeyin ölümüne ve her ilkbahar mevsiminde bunların yeniden dirilmesine şahit olmaktır. Eski Mısırlılar diğer birçok halklar gibi bu yeniden dirilmeyi, toprağın ölümden kurtularak hayata yeniden kavuşmasını kâinatın en büyük bir mucizesi sayıyorlardı. Bu yüzden Mısırlılar her bahar mevsiminde Osiris dramını derin bir vecd içinde temsil ederlerdi. Osiris dramı toprağın en büyük sırrı üzerinde dönüp dolaştığı için Mısır dininin temeli olmuştu. Çünkü bu dram Mısırlılara göre ölüm kalım muammasının anahtarı idi. Mısırlılar Tanrı Osiris'in öldükten sonra dirildiğine bakarak insanın da öldükten sonra dirilebileceğine inanmışlar ve ona göre tedbir almışlar idi. Osiris'in huzuru hesap yeri idi. Osiris arş üzerinde oturmuş hakimlik ediyor ve ruhları karşısına alarak onları muhakeme ediyordu.
"Huzuruna günahsız geldim ve hayatımda Tanrıları memnun edecek her şeyi yaptım, kan dökmedim, adam öldürmedim, hırsızlık etmedim, fesat çıkarmadım, zina etmedim, mabetlerinden adaklarından bir şey çalmadım ve açlara ekmek verdim, çıplakları giydirdim" diyen her ruh derhal Osiris'in topluluğuna katılıyordu. Çünkü yalnız dürüst insanlar ebedî hayata lâyık sayılırdı.
Yazımın başlarında Osiris'in tanımını yaparken Mısır Misterleri, Misterler, Eski Misterler gibi ana bir takım isimlerden bahsettim. Bu noktadaysa İsis ve Osiris Menkıbesinin esasını vurgulayan Mısır Misterlerinden birkaç kelime ile bahsetmeden geçemeyeceğim. Mister kelime anlamı ile Behçet Necatigil'in Mitologya sözlüğü kitabında:
"İman edenlere günahlarından arınma, öte dünyada mutluluk içinde yaşama sağlayan gizli dinler mensupları. Törenleri gizli tutmayı kutsal bir vazife sayarlardı" demektedir. Bir başka deyişle; eski çağların gizemsel bilgisi. Gizem sır veya muamma anlamına gelir. Etimolojik bakımdan Yunancadaki “Mysterion” teriminden türetilmiştir. Türkçe'deki anlamı bakımından ise tekris ve gizem sözcüklerinin birleşiminden oluşan bir birleşik terimdir. Tarihte birçok meslek ve sanat kuruluşunun kendilerine özgü gizemleri olmuştur. Daha sonraki dönemlerde bunlarda Mister olarak anılmıştır. Buradan da eski misterlere geçersek şu şekilde tanımlama ve açıklamalar getirebiliriz.
Eski çağların ezoterik ve yer yer gizli olan kurumlarından bazılarının öğretileri eski misterler genellikle oldukça derin gizemli bir nitelik taşırlardı. Bu misterlerin öğretildiği kurumlara girebilmek için, öncelikle çok uzun süren beklenmedik olaylarla dolu zorlu sınavlardan geçmek gerekirdi. Öğretinin temelinde genellikle dinsel kaynaklı bir efsane yatan mit yer alırdı. Bu öyküde haksızcasına öldürülen bir kahramanın tanrısallaşması ve yeniden yaşama kavuşması anlatılırdı. Bu diriliş olayı belirli zamanlarda düzenlenen şenliklerle kutlanırdı. Eski misterlerin bir diğer özelliği de öğretilen gizemlerin büyük bir titizlikle korunması idi. Bu yüzden ancak genel kapsamları öğrenilebilmiş, asıl içrek öğretilerinin ayrıntıları elde edilememiştir. Eski misterler arasında en tanınmış olanları ise, Adonis, Attis, Dionysos, Mısır, Hint, Eleusis, Mitra, Örfe misterleridir.
Burada konumuza esas olan Mısır Misterlerinden de birkaç kelime ile söz etmemiz gerekir
MISIR MİSTERLERİ: Eski Mısır'ın ezoterik ekollerinde geliştirilerek uygulanmış olan gizemsel öğreti sistemleri aynı çevrenin ezoretik öğretileri oldukları için, Mısır Misterleri ile Hermetizmin gerek kapsamları, gerekse sistemleri arasında birçok benzerlikler vardır. Ancak Hermetizmin pek derin, zorlu ve gizli bir çalışması olmasına karşın, Mısır Misterleri uygulandıkları antik çağlarda biraz daha basit ve biraz daha kolay olarak nitelenebilir. Hermetizmde bir amaç olarak aranan şey öncelikle bilimsel gerçektir. Mısır Misterlerinde ise bilimlerin öğretilmesi yoluyla gizemli, nitelikli bir gerçeğe yönelmek benimsenmiştir. Mısır Misterlerinin asıl kaynağının doğuda olduğu, özellikle Hint Misterlerinden yararlanarak ve esinlenerek geliştirilmiş bulunduğu açıkça bellidir. Bu Misterlerin tümünün en önemli öğesi olan İsis - Osiris - Horus üçlemesi Hint Misterlerindeki Brahma - Vişnu - Şiva üçlemesinin tam karşılığı ve tıpatıp benzeridir. Bu misterler uygulandıkları çağlarda tüm rahiplere ve firavunlara öğretilmiştir. Memfis ve Teb kentleri bu misterlerin öğretim merkezleri olmuştur.
Mısır Misterleri, kendi içlerinde üç türe ayrılırlar. İsis Misterleri, Serapis Misterleri, Osiris Misterleri. Bunlardan İsis Misterleri Hermetizm ile en yakın benzerlikleri gösteren türdür. Hermes ve Hermetizm ile İsis Misterleri arasındaki benzeşme ve Osiris'in ölüm ve baka (varoluş) felsefesinin incelenmesi başlı başına bir konu teşkil edeceği için bu yazının kapsamı dışında tutulmuştur.
Serapis Misterleri olarak anılan tür hakkında çağımıza gelinceye kadar pek önemli bir şey öğrenilememiştir. Osiris Misterleri olarak anılan üçüncü tür ise daha sonra eski Yunan Uygarlıklarında görülmüş olan Dionysos Misterleri ile Eleusis Misterlerinin temel esinlenme kaynağını oluşturmuştur.
İsis Misterleri: Bu misterler, doğanın güçlerinin değişiminin ve kendini yenilemesinin öğretimini temel konu olarak alır. Öğretim aşamaları bakımından yedi dereceye ayrılmıştır. Bu derecelerin isimleri ve özet olarak kapsamları şöyledir.
- Pastofor: Doğal ve Fiziksel Bilimler
- Neotor: Geometri ve Mimari Bilgiler
- Melanofor: Osiris Misterleri ve hiyeroglif bilgisi
- Kistofor: Sosyal Bilimler ve Hukuk
- Balahat: Kimya
- Astronom: Astronomi ve Matematik
- Profeta: Felsefe
Osiris Misterleri: Bu Misterlerin temel konusu, Osiris efsanesine dayanır. Bu efsane, diğer birçok eski Misterlerde olduğu gibi kötünün iyiyi öldürmesini ve iyinin yeniden yaşama kavuşmasını işler. Burada Osiris, İyi ve Güzel olanın; kardeşi Typhon ise kötü ve çirkin olanın temsilcisidirler. Böylelikle Osiris Misterleri, ölümden sonraki Yaşam - Ruhun Ölümsüzlüğü ve Yeniden Doğuş kavramlarının tümünü ilkel bir biçimde işler. Bunun yanı sıra iyilik ve kötülük arasındaki diyalektik çelişkiyi de ortaya koyar.
Aslında çok geniş ve kapsamlı olan mitolojilik Mısır gezimizin sonuna geldik; umarım sıkılmadınız? Gezimizi gene Talat Sait Halman'ın dizeleri ile noktalıyorum.
Nil 'in taştığını görenler ürperir,
Tarlalar gülümser boydan boya,
Nehir kıyıları berekete kavuşur
Gökten Dökülür Tanrı armağanları,
Yüzü güler bütün insanların
Tanrıların yüreği şenlenir.