Sitemize Hoşgeldiniz . * Sitemiz Tamamen Bilgi Amaçlıdır.* Yorumunuzu Esirgemeyin.
reklam
sure38 Sitemize Hos Geldiniz.




Google Arama
Sitede Arama

sure38

Müddessir Sûresi

Müddessir Sûresi, Mekke döneminde inmiştir ve 56 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “el-Müddessir” kelimesinden almıştır. Müddessir, tıpkı bir önceki sûrenin adı olan "Müzzemmil" gibi, "örtünüp bürünen" demektir. Sûrede başlıca, Hz. Peygamberin tebliğ ve davetle görevlendirilmesi, müşriklerin ona karşı çıkması ve onların cehennemle uyarılması konu edilmektedir.

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
Bismillēhirrahmēnirrahîm.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

1. يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ
1. Yē eyyuhel muddessir,
1. Ey bürünüp örtünen,

2. قُمْ فَأَنذِرْ
2. Gum feenzir,
2. Kalk (ve) bundan böyle uyar,

3. وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ
3. Verabbeke fekebbir.
3. Rabbini tekbir et (yücelt).

4. وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ
4. Vesiyēbeke fetahhir
4. Elbiseni temizle.

5. وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ
5. Verrucze fehcur.
5. Pislikten kaçınıp-uzaklaş.

6. وَلَا تَمْنُن تَسْتَكْثِرُ
6. Velē temnun testeksir.
6. Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma.

7. وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ
7. Velirabbike fasbir.
7. Rabbin için sabret.

8. فَإِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِ
8. Feizē nugira fîn-nēgûr,
8. Çünkü o boruya (sûr'a) üfürüldüğü zaman,

9. فَذَلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسِيرٌ
9. Fezēlike yevmeiziy-yevmun asîr;
9. İşte o gün, zorlu bir gündür;

10. عَلَى الْكَافِرِينَ غَيْرُ يَسِيرٍ
10. Alel kēfirîne ğayru yesîr.
10. Kâfirler içinse hiç kolay değildir.

11. ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيداً
11. Zernî vemen [k]halegtu vahîdē;
11. Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak;

12. وَجَعَلْتُ لَهُ مَالاً مَّمْدُوداً
12. Vecealtu lehû mēlem-memdûdē.
12. Ki Ben ona, 'alabildiğine geniş kapsamlı bir mal’ (servet) verdim.

13. وَبَنِينَ شُهُوداً
13. Vebenîne şuhûdē.
13. Göz önünde-hazır çocuklar (verdim).

14. وَمَهَّدتُّ لَهُ تَمْهِيداً
14. Vemehhedtu lehû temhîdē.
14. Ve sayısız imkân ve fırsatları önüne serdim.

15. ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ
15. Summe yetmeu en ezîd.
15. Sonra, daha arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur).

16. كَلَّا إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيداً
16. Kellē innehû kēne liēyētinē anîdē.
16. Hayır; çünkü o, Bizim âyetlerimize karşı 'kesin bir inatçıdır."

17. سَأُرْهِقُهُ صَعُوداً
17. Seurhiguhû saûdē.
17. Onu alabildiğine sarp bir yokuşa süreceğim.

18. إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ
18. İnnehû fekkera vegadder.
18. Çünkü o, düşündü ve bir ölçü tespit etti.

19. فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
19. Fegutile keyfe gadder?
19. Kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?

20. ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
20. Summe gutile keyfe gadder?
20. Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?

21. ثُمَّ نَظَرَ
21. Summe nezar.
21. Sonra bir baktı.

22. ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ
22. Summe abese vebesar.
22. Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti.

23. ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ
23. Summe edbera vestekbar.
23. Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı (istikbâr).

24. فَقَالَ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُ
24. Fegâle in hēzē illē sihruy-yu'ser.
24. Böylece: "Bu, yalnızca 'aktarılarak öğrenilen' bir büyüdür" dedi.

25. إِنْ هَذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ
25. İn hēzē illē gavlul beşer.
25. "Bu, bir beşer sözünden başkası değildir."

26. سَأُصْلِيهِ سَقَرَ
26. Seuslîhi segar.
26. Onu Ben, Sekar'a (cehenneme) sürükleyip-atacağım.

27. وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ
27. Vemē edrâke mē segar?
27. Cehennem (Sekâr) nedir, sen bilir misin?

28. لَا تُبْقِي وَلَا تَذَرُ
28. Lē tubgî velē tezer.
28. Ne alıkoyar, ne bırakır.

29. لَوَّاحَةٌ لِّلْبَشَرِ
29. Levvēhatul lil beşer.
29. İnsana delicesine susamıştır.

30. عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَ
30. Aleyhē tis'ate aşer.
30. Onun üzerinde on dokuz vardır.

31. وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَذَا مَثَلاً كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَن يَشَاءُ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ
31. Vemē cealnē eshâben-nēri illē melēiketev-vemē cealnē iddetehum illē fitnetel-lillezîne keferû liyesteyginellezîne ûtûl kitēbe veyezdēdellezîne ēmenû îmēnev-velē yertēbellezîne ûtul kitēbe vel mu'minûne veliyegûlellezîne fî gulûbihim-meraduv-vel kēfirûne mēzē erâdellâhu bihezē meselē. Kezelike yudillullâhu mey-yeşēu veyehdî mey-yeşē'. Vemē yağlemu cunûde Rabbike illē hû. Vemē hiye illē zikra lil beşer.
31. Biz, o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, îmân edenlerin de îmânları artsın; kendilerine kitap verilenler ve îmân edenler, (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidâyete erdirir. Rabbinin ordularını Kendisi'nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.

32. كَلَّا وَالْقَمَرِ
32. Kellē vel gamer,
32. Hayır; Ay'a andolsun,

33. وَاللَّيْلِ إِذْ أَدْبَرَ
33. Velleyli iz edber.
33. Dönüp gittiği zaman geceye,

34. وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ
34. Vessubhi izē esfer.
34. Ağardığı zaman sabaha,

35. إِنَّهَا لَإِحْدَى الْكُبَرِ
35. İnnehē leihdel kuber.
35. Gerçekten o, büyük (musîbet)lerden biridir.

36. نَذِيراً لِّلْبَشَرِ
36. Nezîral lil beşer.
36. Beşer (insan) için bir uyarıdır.

37. لِمَن شَاء مِنكُمْ أَن يَتَقَدَّمَ أَوْ يَتَأَخَّرَ
37. Limen şēe minkum ey-yetegaddeme ev yetee[k]h[k]har.
37. Sizlerden öne geçmek veya geride kalmak isteyenler için.

38. كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ
38. Kullu nefsim-bimē kesebet rahîneh.
38. Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.

39. إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ
39. İllē eshâbel yemîn.
39. Ancak Ashâb-ı Yemin (sağ ehli) hariç.

40. فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءلُونَ
40. Fî cennētiy-yetesēelûn.
40. Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.

41. عَنِ الْمُجْرِمِينَ
41. Anil mucrimîn;
41. Suçlu-günâhkârları;

42. مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ
42. Mē selekekum fî segar?
42. "Sizi şu Sekar'a (cehenneme) sürükleyip-iten nedir?"

43. قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ
43. Gâlû lem neku minel musallîn.
43. Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.

44. وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ
44. Velem neku nut'imul miskîn.
44. "Yoksula yedirmezdik."

45. وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ
45. Vekunnē ne[k]hûdu meal [k]hâidîn.
45. "(Bâtıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik."

46. وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ
46. Vekunnē nukezzibu biyevmid-dîn.
46. "Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk."

47. حَتَّى أَتَانَا الْيَقِينُ
47. Hattē etēnel yegîn.
47. "Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı."

48. فَمَا تَنفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ
48. Femē tenfeuhum şefēatuş-şēfiîn.
48. Artık, şefaat edenlerin şefaati, onlara bir yarar sağlamaz.

49. فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِضِينَ
49. Femē lehum anit-tezkirati muğridîn?
49. Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çevirip duruyorlar?

50. كَأَنَّهُمْ حُمُرٌ مُّسْتَنفِرَةٌ
50. Keennehum humurum-mustenfirah;
50. Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler;

51. فَرَّتْ مِن قَسْوَرَةٍ
51. Ferrat min gasverah.
51. Arslandan korkup-kaçmışlar

52. بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُؤْتَى صُحُفاً مُّنَشَّرَةً
52. Bel yurîdu kullu emri im-minhum ey-yu'tē suhufem-muneşşerah.
52. Hayır; her biri, kendisine açılmış sâhifelerin verilmesini ister.

53. كَلَّا بَل لَا يَخَافُونَ الْآخِرَةَ
53. Kellē bel lē ye[k]hâfûnel ē[k]hirah.
53. Hayır; onlar, şüphesiz âhiretten korkmuyorlar.

54. كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ
54. Kellē innehû tezkirah.
54. Gerçek (şu ki), o (Kurân,) elbette bir öğüttür.

55. فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
55. Femen şēe zekerah.
55. Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür.

56. وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
56. Vemē yezkurûne illē ey-yeşēellâh. Huve ehlut-tagvē ve ehlul mağfirah.
56. Allah dilemedikçe onlar, öğüt almazlar; takvânın sâhibi (onu kabul etmeye ehil olan) O'dur, mağfiretin sahibi (bağışlamaya ehil olan da) O'dur.

Design Aykut Yarıcı
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol